Gerry Conlon, Devletin Özür Dilediği Adam

IN THE NAME OF THE FATHER
İrlandalı yönetmen prodüktör ve yazar olan Jim Sheridan’ın yönetmenliğini üstlendiği 1993 yapımlı film, Gerry Conlon adında masum bir gencin IRA mensubu olduğu ve Gyilford’da bombalı saldırı gerçekleştirdiği gerekçesiyle tutuklanmasına üzerine gösterdiği özgürlük mücadelesine değinir.


Hurda metal çalarak parasını kazanan Gerry, bir gün çaldığı hurdalarla oynarken İngiliz polisleri onun keskin nişancı olduğunu zannedip yakalamaya çalışır. Gerry, olay yerinden kaçmayı başarır, fakat Belfast’ın artık onun için güvenli bir yer olmadığı kanaatine varır ve Londra’ya gidip  halasının evinde kalmaya karar verir. Ama daha sonra gemide karşılaştığı eski bir arkadaşı olan Paul Hill ile birlikte mülkiyet anlayışları ve kuralları olmayan bir hippi komunüne giderler. Ne yazık ki, orada bulunan çocuklardan biri onlardan pek hoşlanmaz, bu yüzden yaşadıkları birkaç tartışmadan sonra oradan ayrılmak zorunda kalırlar. O gece Gyilford’da bir barda bomba patlatılır. Hippi komunünde tartışma yaşadıkları çocuk, Gerry ve üç arkadaşının bu patlamadan sorumlu olduğunu söyleyerek onları ihbar eder. O gece Charlie Burke adında evsiz bir adamla birlikte olduklarını ve ellerindeki tüm parayı bir fahişeden çaldıklarını kanıtlayamayan Gerry ve Paul tutuklanırlar. Ve diğer iki arkadaşı da… Polisler şiddet ve tehdit yoluyla bu suçu üstlenmelerini sağlarlar ve mahkemede neredeyse tüm avukatlar onların aleyhine konuşur. Gerry, Paul, Paddy ve Carole müebbet hapse mahkum edilir. Bir süre sonra oğlunu yalnız bırakamayan Guiseppe ve dahilinde birkaç aile mensubu kişiler de tutuklanır. Gerry ve babası aynı hücrede kalırlar. Masumiyetlerini, bombalı saldırıyı gerçekleştiren şahsın, McAndrew’in, itirafı üzerine dahi kanıtlayamazlar. Baba Guiseppe hapis hayatına yenik düşer ve hastalanır. Olayın iç yüzünü öğrenmeye çalışan Gareth adında bir avukat babayı hapisten kurtarmak için elinden geleni yapar. Mahkemelerde tanık olduğu haksızlıklar nedeniyle avukatlara güvenemeyen Gerry, nihayet Gareth’in iyi niyetli ve gerçekten mücadele edecek biri olduğunu hisseder, ondan yardım ister. Ne yazık ki, avukat Gareth’in tüm uğraşlarına rağmen Guiseppe hapis hayatından kurtulamadan ölür. Bu olay halka lanse eder ve ülkenin her bir yerinde Gerry ve diğer arkadaşlarının beraat edilmesi için protestolar yapılır. Gareth ise Conlon davasının dosyaları peşindedir. Üzerinde ‘Savunmaya Gösterilmemeli’ yazan bir dosya bulur ve duruşma başlatır.Gerry ve arkadaşlarının suçsuzluğu halk önünde kanıtlanmış olur ve onlar mahkemenin ön kapısında özgür insanlar olarak çıkarlar.


7 dalda Oscar’a aday gösterilen Babam İçin filmi kaynağını gerçek bir hikayeden alıyor. İngiltere’de IRA’nın şiddetli saldırılarıyla sarsıldığı bir dönemde, hükümet bu kaostan, hak ihlali dahilinde gözaltı ve soruşturma yetkisi veren bir kanun oluşturarak yararlanır. Fakat, saldırı ve şiddet eylemleri durmayınca kamuoyunda daha fazla tepki almamak için suçlu, suçsuz bazı insanları yakalatma ihtiyacı hissederler.Yakalanan kişilerin IRA mensubu olup olmamaları önemli değildir onlar için. Bu kanundan Conlon ailesi de nasibini alır ne yazık ki. Filmde gördüğümüz gibi, hükümet, siyasi çıkarlar uğruna, itibarını kaybetmemek için, masum insanları kamu önünde suçlu düşürerek onların ceza almasını sağlıyor.Suçlu suçsuz ayırt etmeksizin ceza alan insanlar olduğunu göz önünde bulundurursak hukukun masumun hak savunuculuğu ilke edindiği gerçeği katlediliyor. Hükümet sahip olduğu kanun koyma yetkisini kötü emelleri uğruna kullanıyor. Filmin başlarında, Conlon ailesinin ve diğer üç kişinin IRA mensubu olduğunu düşünüp ceza alması için tepki gösteren halk, yine en son sahnelerde mahkemede tepkilerini Conlon ve arkadaşlarının beraat edimesi için ortaya koyuyorlar. Bu da gösteriyor ki, halkın bu konuda oluşturdukları tepkiler üzerinde dahi hükümetin baskısı var. Güçlünün egemenliğini sürdürmek adına, halkı da izlediği yolun doğru olduğuna inandırarak peşinden sürüklemesi filmin algılarından biri olabilir.
Gerry Conlon karakterini canlandıran Daniel Daylewis, Gerry’nin yaşadığı haksızlığın onu nasıl etkilediğini iyi bir şekilde yansıtıyor. Öyle ki, filmi izlerken, suçsuz olduğu halde 15 yıl hapis yatan ve aynı hücrede babasının ölümünü izleyen bir kişinin, nefretini, acısını ve çaresizliğini siz de tecrübe etmiş gibi hissedebilirsiniz. Nasılsa, devletin bile suçlu bulduğu bir adam kendisine kime kanıtlasın ki?
Gerry Conlon, sistemin kölesi olmayı reddeden, asi, özgürlüğüne düşkün bir insan. Babası ise onu kendine dahi bakabilecek olgunluğa sahip olmayan bir insan olarak tanımlıyor. Hayatı boyunca babasıyla yıldızları barışmamış, çünkü, babası hep onu en iyisini yapmaya yönlendiren ve kazandığı her başarıda onun hatalarını daha fazla vurgulayan biri. Gerry de zaten onun gözünde iyi olamayacağım düşüncesiyle hırsızlık yapmaya başlamış. Filmin bir sahnesinde çocukluğunda kazandığı bir futbol müsabakasında, kazanmadığına inanmadığı için faul yapıp yapmadığını soruyor babası. Bu olay belli ki, onu derinden etkilemiş ki, hala babasının ona hiçbir konuda tam güvenemeyeceğini ve inanamayacağını düşünüyor. Fakat, Gerry her ne kadar babasından uzak durmaya çalışıp sevgisini göstermemeye çalışsa da, babasının  çocukluğunda tamamlanamamış sevgisine hala ihtiyacı olduğu gözler önünde. Babasına her fırsatta çocukluğunda onun yüzünden yaşadığı hayal kırıklıklarında bahsetmesi bu gerçeği ortaya koyuyor.



Guissepe Conlon geleneklere ve dinine bağlı biri. Yaşadığı onca kötü güne rağmen hala umutlu ve eşine kavuşacağı günü bekleyip hayaller kuruyor. Aynı zamanda halinden memnun görünmeye çalışan biri. Gerry babasının göğsüne krem sürerken, babasının şu sözleri “Sadece ışığı engellediler, ama bunun içindeki ışığı engelleyemezler.” umudunun ve hayallerinin gerçeğin önüne geçecek kadar büyük olduğunu gösteriyor. Yemek yerken, evdeki hayatlarını burada da aynı şekilde devam ettirdiklerini düşündürmek için, hapis hayatı için bir lüks olan, tatlı kaşığını da alıp yemeğe başlıyor, ve patateslerin çok lezzetli olduğuna ikna ediyor Gerry’i. Hapishanede çıkan olaylardan ve tehlikelerden uzak durmaya çalışıyor ve Gerry’nin de bu şekilde davranması gerektiğini söylüyor.
Genel olarak filmdeki sahnelerin çoğu akılda kalıcı. En ilgi çekici sahnelerden biri: Gerry ve diğer mahkum arkadaşları avluda kartopu oynarlar. Guiseppe hasta olduğu için hücresinden onları izler.Ama aslında gözlerinin takıldığı başka bir nokta vardır. Yan tarafta gardiyanın biri güvercine yem veriyordur. Bu sahne, içerisinde belki kuş imgesi içerdiği için özgürlüğün sembolü olarak görülür. Fakat orda bir başka özgürlük daha vardır, o da sevgidir. Guissepe’nin bu sevgiyi hissetmesi ve onunla mutluluk duyması ve özgürleşmesi. Diğer yandan Gerry arkadaşlarıyla kartopu oynarken, bir diğer gardiyanın ‘Bana atmayın’ demesi güvercin besleyen gardiyanla çok farklı tutumlar içinde olduklarını gösterir. Biri sevgiyle özgürleşir, diğeri ise mahkumlardan daha tutsaktır. Tutsaklık, sadece dört duvar arasında kalmakla tabir edilecek bir kavram değildir. Gardiyanın kendi isteklerinden, mutluluğundan, duygularından, uzaklaşarak kendi içindeki çocuğu görmezden gelip, kendini şiddeti benimseyen bir görünüme tutsak etmesi tutsaklık için daha yerinde bir tabirdir belki.
Kendi adalet anlayışının İngiliz Adalet sisteminden çok farklı olduğunu belirten Gerry avukatla olan bir konuşmasında şu sözleri sarf eder:” Ben senin dilini anlamıyorum, adalet, merhamet, şefkat. Bu kelimelerin ne anlama geldiğini gerçekten bilmiyorum. Bütün dişlerimi söktürmek için dilekçe vermek istiyorum. O zaman yumruğumu ağzıma sokar, İngilizce konuşmaktan kurtulurum” Hapiste yaptıkları protestoda da genel olarak Conlonların suçsuz olduğunu yazan pankartların oluşturması insanların kendi dertlerini unutup onlara yardım etmesi ve onların suçsuzluklarını kanıtlaması çok güzel bir davranış olmuş.
Gerry Conlon’un hücre odasında tek başına babasından haber beklemesi ve öldüğünü öğrendiğinde kendisini bu acıya çoktan alıştırmış bir şekilde soğukkanlılıkla teşekkür etmesi, içindeki derin acıyı nasıl da gizlediğini hissettiriyor. O çaresizlik ve karamsarlık çok güzel yansıyor seyirciye.
Diğer bir etkileyici sahne ise, oğlunu korumak adına hapse giren ve kötü koşullara daha fazla dayanamayan Guissepe’nin ölümünün ardından hücrelerin pencerelerinden süzülen alevli kağıt parçaları. Bu acıyı birlikte paylaşmaları çok manidardı.
Ve en son sahneden bahsetmek istiyorum.Gareth’in suçsuz bir insanı savunurken gösterdiği efor ve seyirciye yansıttığı hiddet tam bir hukuk mücadelesiydi. Ve film boyunca Emma Thompson’un güçlü karakter olarak kendini gösterdiği ilk sahneydi. Mahkeme kararıyla beraat eden ve ön kapıdan özellikle özgür bir insan olarak çıkan Gerry’nin son sözleri şunlardı:” ben suçsuz bir adamım. Babam yapmadığım bir şey için bir İngiliz hapishanesinde gözlerimin önünde öldü ve bu hükümet hala onun suçlu olduğunu söylüyor. Onlara bir çift sözüm var. Babamın suçsuzluğu kanıtlanıncaya kadar suçlu olanlar adalet önüne çıkartılıp cezalandırılıncaya kadar babam adına ve gerçek adına mücadelemi sürdüreceğim.”  Ve Gerry Conlon tarih sahnesine devletin özür dilediği adam olarak çıkar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Utangaç Sevgiliye

UGANDA’DA BİR MUZUNGU

Aynı Dünyalar