UGANDA’DA BİR MUZUNGU


Uganda, ilk yurtdışı tecrübem. Yaklaşık üç aydır buradayım. Daha önce yaşadığım bazı anları mutluluk diye adlandırdığım için “mutluluk” kelimesinden özür diliyorum. Çünkü ben burada hissettiğimin dışında hiçbir zaman tam anlamıyla var olamadım. Var olmak tam anlamıyla hissetmek benim için. Ben Uganda’nın tam içindeyim bütün ruhumla.



Buradaki çocuklara bayılıyorum. Türkiye’deyken çocukları sevmediğimi düşünürdüm, hatta ben neden öğretmenlik seçtim diye çok düşündüm. Bu mesleği yapıp yapamayacağım üzerine çok kafa yordum. Orada öğretmenlik yaparken hep rol yaptım, kendimin dışına çıktım. Burada sınıfta kahkahalar atıp iki dakika sonra dersime devam  edebiliyorum. Çocuklar verdiğim şeyi almayı biliyorlar ve daha fazlasını istiyorlar, ben de bu konuda çok istekliyim. Burada anasınıfı, bir ve ikinci sınıf çocuklarının dersine giriyorum. Anasınıfı çocuklarıyla drama, el işi aktiviteleri ve boyama yaptırıyorum. Onlarla çalışmaktan çok keyif alıyorum. Bazı çocuklar benim kendi dillerini anlamadığımı bilmiyorlar çokça kez söylemiş olsam bile. Heyecanla yanıma gelip bir şeyler söylüyorlar, o an onları anlamayı o kadar istiyorum ki … Bazen çocuk masalları izletiyorum, hepsinin gözlerine tek tek bakıyorum onların gözünden de görebilmek için ama mümkün olmuyor tabi.   Bir ve ikinci sınıflara ise hikaye yoluyla İngilizce öğretiyorum. Aynı zamanda okuma yazma bilmeyenlere, alfabeyi öğretiyorum. Çocuklar hayatı küçük yaşlarda öğreniyorlar, sadece derslere girip çıkmak değil. Okulda hayvan besleniyor, yemek yapılıyor. Çocuklar bu görevlerde etkin rol alıyor. Tabi ki çok kaliteli bir öğretim yok, ama çocuklar edinebilecekleri bütün yaşam becerilerine burada sahip olabiliyor. Büyük sorumluluklar alabiliyorlar, organizasyon konusunda da çok iyiler özellikle. Bence eğitim dediğimiz şey zaten bu olmalı.


Bunlar dışında, kendimde büyük değişiklilikler görebiliyorum. Daha önce, doğum günlerinde pasta kesme görevini bile üstlenemezken, burada büyük bir parti düzenledik  ve müziği ben organize ettim ve anasınıfı çocuklarımla koro hazırladık. Bu benim için inanılmaz büyük bir şey.Buraya ilk geldiğimde dokuz kişiyle aynı evde nasıl yaşayacağımı çok düşündüm, çünkü üniversitedeki son iki yılımda neredeyse hiç arkadaş edinmedim ve sosyal becerilerimi yitirmiş sayılırdım. Burada, yeniden sosyal becerilerimi geliştirdim. Arkadaşlarımın yanında kendim olabiliyorum, hiçbir şeyden saklanmıyorum.İngilizce öğretmeni olduğum için İngilizcem iyi seviyede, tabi burada daha çok geliştirdim. Hatta oda arkadaşım uykumda İngilizce konuştuğumu iddia ediyor.
Dışarı çıkmamın her zaman iyi olduğunu düşünürdüm, kendi düşüncemden, kişiliğimden, yargılarımdan, evimden, ülkemden. Bağımsız yaşamak daha fazla konfor alanı benim için. Kendi ülkemden, çalışıp para kazanmak zorunda kalmaktan,kaçtığım için buraya geldim. İlk öğretmenliğimi burada yaptığım için çok şanslıyım. Gönüllülük, çalışma hayatından çok daha farklı muhtemelen. Bir şeyleri karşılıksız yapmak, yaptığım işte daha fazla idealist olmamı sağlıyor. İmkanım olsa hayatım boyunca gönüllülük yapabilirdim sanırım. Çünkü insanın sadece kendi hayatını idame ettirmek  ya da ailesinin ihtiyaç ve isteklerini karşılamak için para kazanmasını benim aklım almıyor. Bu fikri yirmi iki yaşında edindiğim için kendimi gerçekten mutlu hissediyorum. Burada tam varlığımı bulduğum ve eksik hissetmediğim için de ayrı bir mutluyum.
Türkiye’ye dönünce en çok özleyeceğim şey, insanlardan gördüğümüz ilgi olacak muhtemelen ve çocuklardan dinlediğim “Amusungu” şarkısı…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Utangaç Sevgiliye

Aynı Dünyalar